Güzel İzmir ve İlçeleri

Bu yazımda güzel İzmir’den değil de en az onun kadar güzel ilçelerinden bahsetmek istiyorum. Rotamda Necati Cumalı’nın memleketi Urla, Türkiye’nin ilk yavaş şehri ünvanına sahip olan Seferihisar, dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis Tapınağı’nın olduğu Selçuk ve eskiden ismi Çirkince olan Selçuk ilçesinin güzel köyü Şirince var.



Urla

İlk durağım İzmir’in batısında yer alan Urla. Çeşmeye giderken hep önünden geçtiğim bir gün buraya geleceğim dediğim Urla beni yol kenarındaki güzel çam ağaçlarıyla karşılıyor. Urla, Çeşme’nin kalabalığından sıkılanlar için harika bir alternatif. Urla’daki gezintime Necati Cumalı’nın evinden başlıyorum. Beyaz perdeye aktarılmış roman Susuz Yaz’ın yazarı ünlü Türk edebiyatçısı Necati Cumalı’nın evindeki kişisel eşyalarını inceliyorum. Mesela kendisinin bir avukat olduğunu ve Susuz Yaz filminin Urla’nın Bademler köyünde çekildiğini ve de 1964 yılında Berlin Film Festivalinde Altın Ayı ödülünü aldığını öğreniyorum. Müzeden sonra soluğu herkesten methini duyduğum Malgaca Pazarındaki Tarihi Urla Katmerci’nde alıyorum. Bu leziz Urla yemeğini yedikten sonra bana biraz Mısır çarşısını andıran Malgaca pazarında dolanıyorum. Bizler için normal bir pazardan pek farkı olmayan bu pazar yabancılar için ilgi çekici bir yer.

Şimdi sırada eski evleri, taş kaldırımları, balık lokantalarıyla, limanı ve plajı ile ilçenin en sevimli mahallesinde ve en çok ziyaret edilen mahallesi İskele mahallesi var. Burası için ilçenin kalbi diyebiliriz. Mahallenin bilinen sokaklarından biri de Yorgo Seferis Sokağı. Urla’nın yetiştirdiği bir diğer edebiyatçı 1900 yılında burada doğmuş ve 1963 yılı Nobel Edebiyat Ödülünü kazanmış. 10 yaşına kadar yaşadığı ev şimdi bir otel olarak işletiliyor. İskele mahallesi denilince akla herkesin bildiği ve dilimizde yer eden şarkılarıyla bildiğimiz Tanju Okan geliyor. Yıllarca İskele mahallesinde yaşayan Tanju Okan’ın şarkılarında deniz, mehtap, yıldızlar, sahil ve dalgalardan bahsetmesinin ne kadar yerinde olduğunu şimdi anlıyorum ve birden onun meşhur “ Deniz ve mehtap sordular seni?” şarkısını mırıldanmaya başlıyorum.

Seferihisar

Urla’nın ardından istikamet güneye Türkiye’nin ilk yavaş şehri (cittaslow) ünvanına sahip olan Seferihisar’a doğru. Kentin stresinden kaçıp biraz yavaşlamak, doğal ürünler yemek ve satın almak isteyenler kesinlikle Seferhisar’a gelmeliler. Peki nedir bu yavaş şehir-Citta Slow ? Citta Slow, 1999 yılında İtalya’da kurulan şu anda 28 ülkede 182 belediyenin üye olduğu bir belediyeler birliği. Bu birliğe üye belediyeler beldelerinin kimliklerine sahip çıkarak yerel kültürlere sahip çıkarak bunları destekliyorlar. 2009 yılında bu birliğe katılan Seferihisar Belediye’sinin çevre ve yerel üretimlerle ilgili çeşitli projeleri var.

Ben midesine düşkün bir gezgin olarak Ulamış ve Doğanbey Kadın Emeği Evlerinde yer alan yöre kadınların yaptığı reçel macun gibi ürünleri satın almaktan ve yine yörenin unutulmaya yüz tutmuş tariflerini araştırarak yeniden bunları hayata geçiren Sefertası lokantasında yemek yemekten dolayı çok mutluyum. Tamam, mercimek çorbasını, köteyi, salatayı severim fakat böyle sakızlı tarhana çorbası, ekmek dolması, samsades tatlısı gibi farklı lezzetleri midemle buluşturmayı çok seviyorum.

Alışveriş sevenler ise mutlaka Sığacık üretici pazarına uğramalı. Pazar günleri Sığacık Kalesi’nde kurulan bu pazara halden ürün girmesi yasak. Sadece ilçe köylerinde üretilen ürünler satışa sunuluyor. Hatta bu pazarda naylon poşet yerine eski günlerdeki gibi file ve kese kâğıdı kullanılıyor.

Yoluma Seferihisar merkezinden 5 km uzaklıktaki Sığacık ile devam ediyorum. Her sabah 10:30’da yapılan Sığacık Balıkçı Kooperatifi’nde yapılan balık mezatını kaçırmışım. Seyahat ederken sabahları erkenden kurulan antika, balık ya da meyve sebze pazarlarına gidip fotoğraf çekmeyi severim. Bugün kısmetim de sadece Sığacık plajı, kalesi ve balıkçı teknelerinin fotoğrafını çekmek varmış.



Selçuk

Yavaş şehir Seferihisar’ın üzerimde bıraktığı dinginlikle sahil yolundan deniz manzarasının tadını çıkararak güneye Şelçuk’a varıyorum. Selçuk tarih dolu bir ilçe. Gezmeye Ayasuluk tepesindeki Selçuklu dönemine ait Sığacık Kalesi’nden başlıyorum. Ardından tepenin yamacında Hz.İsa’nın havarilerinden olan Efes’li Yohanna yani St.Jean adına yapılan bazilikayı geziyorum. Klisenin yanındaki Aydınoğlu İsa Bey tarafından 1375 yılında yaptırılan İsa Bey camisini geziyorum. Bu camide Efes ve Artemis Tapınağı’ndan gelen taşlar ve sütunlarıyla Selçuklu çinilerinin bir arada kullanıldığını görmek kültürlerin nasıl içiçe geçtiğini gösteriyor.

Yıllar önce gördüğüm Efes Antik kenti ve Meryem Ana Evi’ni yeniden ziyaret edip bilgilerimi tazeliyorum. Efes’te herkesin fotoğraf çektirdiği, zamanında 14.000 kitabı olan meşhur Celsus Kütüphanesi ben de bir fotoğraf çektiyorum ve Efes’in eski sokaklarında yürüyerek buranın ihtişamını hayal ediyorum. Efes Antik Kentinden denize doğru 6 km ilerliyorum ve kendimi mavi bayraklı tertemiz bir denize sahip olan Pamucak plajına atıyorum. Denizin serinliğinde yorgunluk atıyorum.

Selçuk’a kadar gelmişken Şirince’ye uğramadan olmaz deyip rotamı Şirince köyüne çeviriyorum. Geçmişte Çirkince olarak anılan bu köyü ziyaret eden İzmir Valisi Kazım Dirik “ Böyle güzel bir yer Çirkince olamaz, olsa olsa Şirince olur.” der ve bundan sonra köyün adı Şirince olur. Gerçekten de valinin dedikleri çok doğru. Bu eski Rum köyündeki evler birbirinden farklı güzellikte ve hiçbirini birbirinin önünü kapamıyor.

İnce kabuklu inciriyle meşhur olan köy 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun en büyük ikinci incir ihracatçısı idi. Şu anda 600 kişinin yaşadığı köyün ekonomisi tarım dayalı. Tarımın yanı sıra Şirince evleri, doğası ve yerel el ürünleriyle yerli ve yabancı birçok turisti kendisine çekiyor.