1363-1453 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğunun 3. başkentliğini yapan Edirne Ortaçağ’da bir Trak köyü olarak Orestia, Romalılar döneminde Hadrianapolis olarak anılmaktadır. Meriç kıyısına kurulmuş bu güzel şehrimizdeki tarihi ve kültürel eserleri gezmek için günler gerekir fakat bir haftasonunuzu Edirne için ayırmalısınız. İşte benim sizler için hazırladığım Edirne’yi ziyaret etmek için 7 neden.
1. Tarih Dolu Edirne
Romalılar, Yunanlar ve Osmanlı tarafından yönetilen bu şehrin tarihi ve her imparatorluğun bıraktığı birbirinden güzel eserleriyle tam bir açık hava müzesi gibidir. Şehir özellikle Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerine ev sahipliği yapmaktadır. Bunlardan bazıları Ulu Camii, 3 Şerefeli Camii, Muradiye Camii, II. Beyazid Külliyesi, Selimiye Camii, Arasta, Bedesten, Rüstem Paşa Kervansarayı, Eski Saray, Bulgar Kiliseleri, Edirne Büyük Sinagogu’dur.
2. Tava Ciğeri, Badem Ezmesi ve Kurabiyesi
Atalarımızın söylediği sevdiğim bir söz vardır. “Can boğazdan gelir. ” Benim gibi midesine düşkün bir gezgin bazen sadece yemek yemek için seyahat eder. Bence Edirne’nin meşhur tava ciğeri, badem ezmesi ve kurabiyesini yemek için de Edirne’ye gidilir. Badem ezmesi ve bademli kurabiyelerinden birkaç pakette yanınıza almayı unutmayın.
3. Mimar Sinan’ın Ustalık Eseri, Selimiye Camii
Osmanlı’nın en önemli mimarlarından Mimar Sinan’ın 84 yaşındayken 1568 yılında inşasına başladığı, ustalık eserim dediği Selimiye camisi gerçekten bir şaheser. Bu eserinde Mimar Sinan büyük tek kubbeli bir plan kullanmıştır. Cami kubbesinin çapı 31.25 metredir. Ayasofya’nın kubbesi ise elips şeklinde olup çapları 31.87 metre ile 30.87 metre’dir. Mimar Sinan önemli olanın büyüklük değil sağlamlık olduğunu belirtmiştir. Caminin minareleri 83 metre uzunluğundadır ve bu uzunluk ve incelikte dünyadaki en uzun kule unvanını elinde tutmaktadır. Caminin iki minaresinin içinde 3 tane merdiven yer alır. Bu merdivenlerden çıkanlar birbirlerini duyarlar ama birbirlerini göremezler. 2011 yılında Unesco Dünya Mirası Listesine giren eser kesinlikle görülmesi gereken bir Osmanlı yapısıdır.
4. II. Beyazid Kulliyesi ve Darüşşifa
Fatih Sultan Mehmet’in oğlu II.Beyazid 1484-1488 yılları arasında Tunca nehrine iki km mesafede bir külliye ve darüşşifa yaptırır. Zamanın en önemli sağlık merkezlerinden biri olan bu şifahanede hastalar su sesi ve farklı makamlardaki müziklerle tedavi edilmekteydi. Tıp öğrencilerinin eğitim gördüğü bu merkez aynı zamanda göz alanında ilerlemiş ve göz ameliyatları yapmaktaydı. Trakya Üniversitesi tarafından kurulan bu güzel müze 2004 yılında Avrupa Müze ödülünü almıştır.
5. Karaağaç & Meriç Nehri
Yunanistan ile aramızda doğal bir sınır olan Meriç Nehri’nin diğer tarafında kalan Karaağaç bölgesi 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Antlaşması’nda Yunanistan’ın Batı Anadolu’da yaptığı tahribata karşılık verildi. Burası tek katlı şirin evleriyle, nehri kenarındaki kafe ve restoranlarıyla, eski faytonlarıyla şehir halkı ve turistlerin nefes almak için geldikleri bir yer. Burada bisiklet kiralayıp nehir kenarında gezinti de yapabilirsiniz.
Karaağaç’ta görülmesi gereken yerlerden biri de Karaağaç Tren İstasyonu ve Lozan Barış Anıtıdır. Tren istasyonu Mimar Kemalettin Bey tarafından Neo-Klasik üslupta yapılmıştır. Aktif olarak kullanılmayan bina Trakya Üniversite’sinin rektörlük binası olarak kullanılmaktadır. Bahçesinde yine Trakya Üniversite’nin yaptırdığı Lozan Barış Anıtını görebilirsiniz.
6. Yağlı Güreşler
1346 yılından beri her sene Haziran sonunda Edirne’deki eski sarayın karşısında yer alan Kırkpınar sahası pehlivanlar ve onları izlemek için halkla dolup taşar. Türklerin eski sporlarından biri olan yağlı güreş yüzyıllardan beri Osmanlı’nın çeşitli yerlerinde yaşamıştır. Fakat yağlı güreş ve pehlivanlar denilince akla ilk Edirne’deki Kırkpınar gelir. Ünlü pehlivanlardan biri de Kel Aliço’dur. 27 kez başpehlivan seçilen Aliço Sultan Abdülaziz’in güreşçisi idi. Sportmen ve iri yarı olan Sultan ile Beylerbeyi sarayının ve Ihlamur kasrının bahçesinde güreş tutarlardı.
7. Şükrü Paşa Anıtı ve Tabyalar
Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlardaki topraklarını kaybettiği Balkan Savaşları Edirne tarihinde önemli bir yer almaktadır. 1912 yılında 1. Balkan Savaşı (1912-13) sırasında Edirne’yi Şükrü Paşa savunmaktadır. Şükrü Paşa’ya Edirne’yi iki hafta savunmasını ardından İstanbul’dan asker göndereceklerini söylenmiştir. Fakat Şükrü Paşa ve kurmayları şehri kahramanca 5.5 ay savunmalarına rağmen hiçbir yardım gelmez ve şehirdeki açlık, salgın hastalıkların artmasından dolayı Şükrü Paşa şehri Bulgar birliklerine teslim etmek zorunda kalır. Kahramanca ve şerefli bir şekilde savunma yaptığından Bulgarlar kendisine kılıcını teslim ederler fakat Bulgaristan’a esir olarak götürülür. 6 ay sonra da özgürlüğüne kavuşur.
Şükrü Paşa İstanbul’da 1916 yılında ölmüş ve Merkez Efendi mezarlığına gömülmüştür. Ancak Edirneliler ve o zamanın tümen komutanı Kayhan Onur ailesinden Şükrü Paşa’nın mezarının Edirne’ye nakledilmesini istemiştir. Ailesinin olumlu yaklaşımı üzerine Şükrü Paşa’nın naaşı Edirne’ye getirilerek Buçuk Tepe Tabyasının güney yamacına gömülmüştür. Mezarın bulunduğu yerde bir anıt mezar yapılmış ve bir de heykeli dikilmiştir. Şükrü Paşa Anıtı ve tabyaları da tarihi anlamak ve ders çıkarmak için kesinlikle ziyaret edilmesi gereken yerlerden biri.